anadolu çocuğuyuz biz. hiçbir zaman
üzerimizden atamayacağımız şeyler var. ne gibi. toprağa tutkun olmak gibi.
tütün gibi. yazları hasat telaşında. kışları çay ocaklarında. yazları
tarlaların bağrında. sonsuz gökyüzü altında. kışları sıkış tepiş. üç metre
karelik mekanlarda. hikayeler dinleyerek büyüdük hep. ama hep. dinledik.
dinlemesini bildik. büyüklerimizi. biz giderek daha iyi dinleyiciler olduk.
büyüklerimiz hep. ama hep anlattı. giderek daha iyi anlatıcılar oldular.
yazları pancar yolarken. kışları tütün sararken. anlattılar. dinledik. rahmetli
dedem. hep atatürkü anlatırdı. askerde görmüş. ki ne görme. dört sene sürmüş.
askerliği. bir tek gün bile izin kullanmamış. ben burada ne yapıyorum da
dememiş. vatan borcun bitmiştir demişler. onu da ikiletmemiş. dönmüş gelmiş
toprağının başına. askerden geldiği gün bir ağaç dikmiş. kapının tam önüne.
vişne. ben o ağaçta reçellik vişne toplarken. bana atatürkü anlatırdı hep. ve
eskiler önemli günlerde ağaç dikermiş. babamın doğduğu gün de dikmişler. kayısı
ağacı. hayatımda daha lezzetli bir meyve yemedim ben. rahmetli amcam doğduğunda
da dikmişler. bir ceviz. amcamı defnettikten sonra. eve döndük. dedem bana dedi
ki. hazındamından baltamı getir tosunum. gözlerimiz ıslakken daha. çünkü bizim
ailemiz bilmezdi cenazenin ne olduğunu. gittim getirdim baltayı. aldı dedem. ki
ne adamdı. heybetliydi rahmetli. kasketsiz dolaşmazdı. ve sürekli bağdaş kurup.
somyanın kendine ait köşesinde tütün sarardı. neşeliydi. ama gülmezdi.
sevecendi. ama hiç kimseyi öpmezdi. şalvarının cebinde her zaman bir şeyleri
olurdu torunları için. ki şekerin, şeker olduğu zamanlar. ki hatta nenemden iki
tas bulgur alıp. şekerle takas ettiğimiz zamanlar. değişik adamdı. sinirliydi.
ama nazikti. kadına el kalkmaması gerektiğini. daha altı yaşımda beni döve döve
belletmişti. kız torunlarını daha çok severdi. bunu da gizlemezdi. hatta kızdan
olma torunlarını daha da çok. kadına değer verirdi. okuma bilmezdi. notlarını
osmanlıca tutardı. nenemin sözünden çıkamadığından. nenem ne dese not alırdı.
işte cenaze dönüşünde dedem. o cevizi kesti. saatlerce. kiminde isyanla vurdu
baltayı ağaca. kiminde dualar okudu. kiminde oğlum dedi ağladı. yeter artık dur
diyenler oldu. siz nereden bileceksiniz dedi. daha da sinirle vurdu ağaca.
güçlü adamdı. yoruldu. durdu biraz. bir tütün sardı. sonra devam etti vurmaya.
acısı geçene kadar değil de acısının o şekilde geçmeyeceğini fark edene kadar
vurdu. attı baltayı elinden. taşa çarptı balta. siz hiç cenaze evinde taşa
çarpan balta sesi duydunuz mu. ben duydum. acıyı ikiye bölen. bütün o feryat
figanı çat diye kesen bir ses. herkes durdu. dedeme baktı. ben baltaya baktım
ama. dedeme baksam. belki de yeniden ağlama başlardım. herkes durdu orada.
dedeme baktı. ben de dedeme bakan herkese baktım. kimse ne yapacağını
bilmiyordu. acının yaşanma şekli. başkasından ya da tecrübe edilerek
öğrenilebilecek bir şey değildi. yoksa. herkes neden dedeme bakıyordu. ne görme
arzusuyla. beklentisiyle. acısını ceviz ağacından çıkarmaya çalışan birine
bakıyor olabilirlerdi. anadoluda. az konuşulur. çok ağlanır. ve bakılır.
sevinen birine. üzülen birine. ölene. gülene. kaçana. ya da herhangi bir faaliyette
bulunana. bakılır. yaşanılan şeye ortaklık göz teması ile sağlanmaya çalışılır.
ne vakit köye gitsem. yaşlıların elinden tutar. gözüne bakarım. ve yaşlıların
gözleri. hiç baktınız mı. renkleri bulanık. tanık olmaktan. ifade etme
gayretinden. ortak olma tutkusundan. sonra dedeme ben de baktım. anadolunun bir parçası olarak gerekeni yaptım.
acı çeken birine baktım öylece. kendimi onun yerine koymaya çalıştım.
başaramadım. çünkü. halen saçma geliyor. başkasının yerine geçmeye çalışmak.
ama omuzları düşmüştü dedemin. yeleğinin cebinden saatini çıkardı. baktı.
besmele çekti. gel dedi tosunum bir su tut hele. abdest aldı. sakin adımlarla
camiye gitti. peşinden gidenler oldu. arkasından bakanlar oldu. ben koştum.
dedeme yetiştim. elinden tuttum. üzülme dedim. benim babam hayatta. çünkü aşırı
çocuktum.
bu acının üzerine kurulu benim çocukluğum.
neden çünkü. o gün orada. dedeme bakan insanlar. bana sonsuz şey öğretti. ve
camiye giderken dedemle konuştuklarımız. dedemin ses tonuyla. yirmi yıldır kulağımda
yankılanan cümleler. bu hayattan göçtüğünde işte. ağaçtan başkaca şeyler de
kalabilmeli geriye. seninle özdeşleşmiş. belki de dedem. ağaca değil de çok
daha başka şeylere sinirliydi. ama onların ne olduğunu söyleyemeyecek kadar
anadolu insanıydı. insanların eğitim almasına takıntılıydı. bütün torunlarını
tek tek karşısına alır. okulla ilgili her şeyi sorardı. eğitime meraklıydı. ve
içinde ukdeydi. okuyamadığı her vakit efkarlanırdı. çok keşkem yok ama şu
cehalet hepsine bedel derdi. hatta daha ben yokken. mahallede birisi okumak
istesin yeter. tutarmış kolundan. en uzak memleketlere götürür. okula
kaydettirir. gelirmiş. işin garibi. o okuttuğu çocuklar ile ne zaman
karşılaşsam. öncelikle gerçekten onun torunu musun derler. sonra da sarılıp
ağlarlar. bu kadar sarılacak ve ağlayacak ne olduğunu da pek tabii. dedem
hiçbir zaman anlatmadı bize. çocuk sever. kadına kıymet verir. eğitimi hayati
görür. ve sürekli atatürkü anlatırdı. cumhuriyet derdi. ne güzel şey. ne zaman
beni görse. çağırır. ilkeleri saydırırdı. büyüdükçe. anlamlarını sormaya
başladı. hatta üniversitedeyken. gelip benimle tartışırdı. bizim eve gelirdi.
okumuş adamın ayağına gelirim ben işte böyle der. bizi yerin dibine sokardı.
ciddiydi.
ben anadolu çocuğuyum. büyüdüm. geliştim.
muhtemelen de anadoluda öleceğim. muhtemelen. anadoluda ölümler göreceğim.
cenazeler olacak. belki ağaçlar dikip. bir sela ile beraber keseceğim. bunların
hiçbirini ben seçmedim. gözlerim tanık olmaya zorlandı. kısaca bunlar benim
gerçekliğim. içinden çıkamayacağım bir çukur. ya da bana sunulan bir cennet
bahçesi. ne olursa olsun. ben atatürkü dinledim. dedemi gördüm. cumhuriyet
sayesinde okudum. eğitim aldım. inanılmaz gururluyum. bir o kadar da balta
arıyorum.