3 Mart 2017 Cuma

hakkımda

martın üçüncü günü. iki bin on yedinin bahara adımı. ben de bir adım atmış olayım. koskoca yıl bile adımlıyor. bu üç gün sürmüş olsa bile gerçekleşiyor. ben yerimde saymış olmayayım. bloglarda olması gereken bir kısım imiş. benim blogumda da olsun madem. eksik kalmayayım. 


aslında kendimden bahsetmeye başladım bile. uzun uzun giriş yaparım ben. ve bu hususta konu fark etmez. girişi de olabildiğince geniş düşünün. mesela güne giriş gibi. çok uzun sürer uyanmam. 

daha küçüğüm ben. hem yaşım hem de ruhum çocuk. aklım ileride olsa da kendimi frenlerim. hemen her konuda. düşüncelerimden çok duygularımla hareket ederim.

bazen kendimden hiçbir şeyi yazmadığımı iddia etsem de kaçınılmaz durumların farkındayım. okursanız eğer. yazdıklarımın bir kısmını. tek bir cümlede bile tanıyabilirsiniz. beni. onu. bütün zamirleri ve kişileri. sahiden de insan hem sonsuz hem de bir cümleye sıkıştırılabilir. iyi adamdı gibi. otuz ciltlik biyografiler gibi. hiçbir zaman okumayacağım otobiyografiler gibi. insanın kendine dair söyleyecek çok sözü olmamalı. bırakın başkası konuşsun. yazsın. ve bunun yönü fark etmez. arka. ön. kuzey. bilmem kaç derece. 

en başta tarih atma sebebim. hayatımda emin olduğum şeylerin azlığı. bu yazdıklarım sadece yukarıdaki tarih için geçerli. bunu da yeri gelmişken ya da hiç sırası değilken belirteyim. bir gecede yaşlanabilir. ansızın yok olabiliriz.

her zaman okuduklarımdan yola çıkar. duyumları katık eder. o anki ruh halime göre bir karara varırım. okuduklarım kadarıyla ve duyumlarım sonucunda. bu kısım. birinin başka biri hakkındaki merakını gidermek için yazılıyormuş. kişi kişinin neyini merak eder. sevdiğim rengi çok mu bilmek istiyorsunuz. burcum hakkında son derece merak sahibi misiniz. bunlardan da emin değilim. ve bunu söylemiştim. emin olmak zor iş.

az da olsa fikir sahibi olmak isteyen de olabilir. can sıkkınlığını gidermek için başkasının hakkında yazılanları okumak isteyen de. bu sebeple kendimi hemen ikiye ayırayım. maddi ve manevi olarak. 

madde olmakla alakalı kısmım inanılmaz sıradan. yüz kişiyi bırakın on kişi arasında dahi kaybolur giderim. ayırt edici hiçbir özelliğim olmaması sebebiyle. yine de parmak izime güveniyorum. dna da öyle. dil diyen de var. ileride muhakkak bir şeyler daha çıkar. çünkü ayrıştırmaya çok meraklıyız. bu bazen işe yarasa da çoğunlukla menfi. mal varlığımı da maddi varlığıma ekleyecek olursak eğer. herhangi bir taşınmaza sahip değilim. olmayı da düşünmüyorum. sınırlar çizmekle ilgili sıkıntılarım var. ve hatta hali hazırda var olanlar ile de sıkıntılarım var. birkaç parça menkule malik sıfatıyla haizim. bunlar kişisel eşya sınırını aşmayacak şeyler. üst baş gibi. telefonum. fotoğraf makinem. daktilom. taşınabilir bilgisayarım. maddi değeri olmayan ancak madden var olan menkuller de var. onlar da bir kutuda. kutu da benim bu arada. iki adet diplomam var. lise ve üniversite. daha binlerce sayfa kağıda da hükmedebilirim. kütüphanem var. kitaplar benim. raflar ailemizin ortak malı. müteselsil. üç adet mail adresi. bu mail adreslerinden doğan sosyal medya hesapları. içinde bulunduğum fotoğrafları da buraya ekleyebilirim. ne kadar da modernim. 

madde olarak var olmak kolay olsa da ki bunun yolu hacim ve kütleden geçiyor. manen var olmak çok zor. bu ancak ve ancak iddia edilebilir. dolayısıyla buradan sonrası sadece var sayıma yakın. yalnızca hisle ulaşılabilir. entüistyonizm. 


manevi.

uyumsuzun tekiyim. her şey istediğim gibi olmalı ve istediklerimin makul olması şart değil. istemem yeterli. o an için neden istediğimi bilmesem de bilinçaltımda bir yerlerde geçerli bir sebebi olduğuna eminim. ki emin olduğum şeylerden bahsetmeye başladım bile. 

giderek açılırım. işte uzun süren adım gibi. konuştukça konuşasım gelir. güldükçe daha çok gülmek isterim. ağlıyorsam eğer. bir paket peçete bırakın yanıma. ve birkaç gün sonra görüşelim.

toparlama kısmında iyi değilim. yerli yersizliği sıfat olarak kabul edebilirim. aşırı dalgın ve çoğu şeyden bir haberim. ciddi şekilde umursamaz. elinden iş gelmeyen adamın tekiyim. yarıda bırakırım. biten her işin büyüsünün bozulduğuna inanırım. eskitmem. gücendirecek olsam bile.

hesaplı kitaplıyım.  kazandığım para dahil elime geçen herhangi bir miktar ile kaç oralet satın alabileceğimi hesaplarım. bu sebeple para saymayı sevmem. kapalı bir alanda isem ampulleri, dışarıda ise gölge sayarım. uzun süre bir odada oturacak olursam. o odaya kaç kişi sığacağını da muhakkak hesaplarım. daha fazla örnek verebilirim. fakat yeri ve zamanı değil.

kişiliği önemsiyorum. ama kişiliği oluşturan parçaların tamamını burada sayamam. sadece herhangi bir parça kişiliğin önüne geçmemeli. bunu söyleyebilirim. ve yine de bir iki örnek vereyim. meslek bunlardan bir tanesi. hiçbir zaman mesleğimi kendimden önde tutmam. önce ben varım. ya da var olduğum iddiasındayım. sonra meslek. evladım. abiyim. komşuyum. arkadaşım. yoldan geçerken omzunun çarptığı kişiyim. toplu taşımada yer veren. alelade bir gencim. ancak bunların herhangi birinden yola çıkarak benliğimi eleştirmeye kalkanlara bir dur derim. sanırım tümevarımcı olduğum anlaşılmıştır. varacağımız tüm bir iddiadan öteye gitmese de. bu böyle.

bu tarih itibari ve yazabileceğim süre ile bağlantılı olarak. şimdilik bu kadarım. ki ne yazarsam yazayım yeteri kadar beni anlatamaz. ve anlamak isteyen de tek bir cümlede anlayabilir. yine beni.

zamanında kişinin kendini anlatması için önce kendini anlaması gerektiğini yazmış. kişinin kendini anlamasının imkansızlığından bahisle herkesin fark edemeyeceği ölçülerde yalnız olduğu iddiasında bulunmuştum. ve o iddia geçerliliğini koruyor. bu da ayrı bir mesele.

başı sonu belli olmayan. tutarsız. ne dediği anlaşılmayan şeyler yazarım. bütün bu yazdıklarım da göstergesi olsun. siz de umarım göstergelere dikkat edenlerden olun. nihayetinde mutlu olalım. bu çok önemli.


1 yorum:

  1. imlâ ve dilbilgisi hataların yüzde sıfır. bu durum yazılarına odaklanmamızı ve içsel motivasyonu kuvvetlendiriyor.

    aslında bu kadar kritik bir zamanda böyle önemsiz bir konuyla bulandırmamam lazımdı blogunu, ha Yazar Bey?.. Hata mı yaptım sence de bu yorumu yazmakla?

    bak, Sayın Blog Sahibi Kıymetli Yazar Beycim, artık sana hitap ederken "Siz" dilini bile düşürmüşüm. Direkt "sen"li "ben"li konuşuyorum. Bununla birlikte ruhlarımızın bu kadar yakın olmadığından emin olarak hem de.

    Ve bir de söze söylemek istemediği şeyden başlamak da senin alışkanlığındı, yakın geçmişten hatırlayacak olursak. ama bak o da bana geçmiş. beni sana iliştiren, ulandıran o kadar çok şeyden herhangi birisi sadece.

    Boş vermek lazım değil mi? bu nadide bloğu bu tarz önemsiz muhabbetlerle deforme etmemek... Alakasız sözlerle blogunun SEO kriterlerini aşağı çekmemek.

    Ama hoş gör be Sevgili Yazar. Gençliğime ver söylediklerimi. Kendi ruhumu da, SEO'sunu aykırı kelamlarla aşağı çektiğim blogunu da bir çırpıda tekrar eski seviyesine çekeceğim, söz veriyorum. Google'un bot'larının yorumumu satır satır kastırmayacağını bilerek söylüyorum bunu bu kadar emin. Metnin bütünlüğüne, pasajda imgelenen o ana metafora bakacağına biliyor olmanın güveniyle söylüyorum.

    Ama insan google'un bot'ları gibi sağlam duramıyor işte Sevgili yazar. Ve ben, yazmayacaktım bile sana yorum. Okumayacaktım bile. Dönüp homepage’inin title’ına saliselik bir bakış dahi bırakmayacaktım. Söz vermiştim kendime defalarca.

    Fakat üstlendiğim misyonu ıskaladım her zamanki gibi. Beni bilirsin, biliyorsun Yazar. Artık birbirimizi iyi tanıyoruz öyle değil mi?

    Sert düşüşlerimi, kırılma noktalarımı, gönül ağrılarımı, kalp sızlanmalarımı. Beni zaaflarımı tek hamleyle zabt ü rabt altına alabilecek kadar iyi tanıyor ve bunun göğsü kabartan mağruriyyetini yaşıyorsun belki de.

    Bilemiyorum. Tek bildiğim, tek bildiğim Sevgili Yazar, harika yazdığın ve benim kusursuz yazılarında her seferinde çaresizce boğulduğumdur. Aklımı, bütün benliğimi her seferinde feda edercesine ve savunmasızca satırlarının arasına savurduğum, gardımı düşürüp yüreğimi sözcüklerinde koyverdiğimdir.

    ***

    Tebrik ediyorum Yazar.
    Bu ruhbilimsel-yapısalcı zafer senin.
    Mutlusun.
    Gölgende kök salmış zavallı mecnununu yok sayacak kadar çok…
    Acziyetini umursamadan o mecnunun, sefilin, hakimiyetini elinde bulundurduğun saltanatın büyüsünde körleşecek kadar çok.

    Yanılıyor muyum Sevgili Yazar?
    Söylesene yanılıyor muyum?..

    YanıtlaSil