8 Şubat 2017 Çarşamba

ben değil bir arkadaş

kış geliyordu. en son bıraktığımda öyleydi yani. kış geliyordu. kocaman bir güz mevsiminin sadece gelecek olan kışa hazırlık olduğunu düşünmeden edemiyordum. kış gelirken işte. sadece bunlar vardı aklımda. güz ne ifade ediyordu. bu sarılık nedendi. bütün canlıların kıştan beklentileri ancak hazırlanmak suretiyle mi karşılanabiliyordu. sonra bir anda olanlar oldu. kış geliverdi. kapımızın önüne geldi. çatımıza bembeyaz kondu kış.

güzün temizlenen sobalar daha bir iştahla yanmaya başladı. gözlerini kapadığında sobadan gelen çıtırtı var ya. işte bütün mevsimler içerisinde kışı özel kılan bu ses olmalı. sobanın üzerindeki güğümde ısınan su ile abdest alan dedemin şu güğümü tut da hadi bir işe yara demesi kadar ayrıcalıklı bir ses. içilebilecek en güzel çay da bu sobanın üzerinde demlenir aslında. bardaklar getirilir mutfaktan çay demlenmeden beş on dakika önce ki biraz ısınsınlar. yoksa çaydanlıkta kaynayan su ile ısıtmak gerekir ama bu biraz risklidir. bardağın çatlayabilir. çocukken bunların olasılığını hesaplıyordum. kış günü çatlayan bardak hesapları durur günlüğümün bir köşesinde. sonra şunu da atlamamak gerekir ki soba sadece soba değildir kışları. evin en çok kullanılan metası haline gelir bir anda. ekmek ve su ne ise işte. soba da öyledir biraz. daha fazlası belki. sabah kalkarsın ilk işin sobayı kontrol etmek. yatmadan önce de öyle tabii. o soba şöyle bir kontrol edilecek. ne zaman eve gelsen bir kış vakti. ellerin önce sobaya götürür seni. ellerin ayaklara söz geçirebildiği nadir bir andır bu. dışarıda kar var ise. muhakkak bir miktar kar ile girerim ben eve. sobanın üzerinde eritmek için. büyülenerek o ısı değişimine şahit olmak için. yemek de pişirilir sobada. ay başlarında kestane de. kenarına kıvrılır uyursun. çıtırtıları dinleyerek. çocukken çok farkında olmadığın bir de hediyesi vardır sobanın sana. kül. verilen her hediyeyi de beğeneceksin diye bir şey yok tabii. çeşitli şekillerde kullanılabilir bu kül. alıp çöpe atmak da bir tanesi. ancak tavsiye edilmez. sonra çöp yanar. dışarının havası daha da ağırlaşır. işte bazen de kış demek külden dolayı yanan çöp kokusu demek. her mevsimin kendine has bir sesi ve bir kokusu vardır muhakkak. kışın sahip oldukları da bunlar olsun. varsın. sobadan gelen çıtırtı ve külden dolayı yanan çöp kokusu. bakın bunlar çok uzak şeyler değil. benim çocukluğumun geçtiği mahalle. kar kürümek için çıktığım damdan görünen şeyler bunlar. kış demek beyaz demek. kar demek. soba demek. değil. bunlardan fazlası. canlılığın bir güz feda ederek hazırlandığı muazzam bir şeydir kış.

dar sokaklara da kar yağar bu şehirde. eldiveni bile olamayan çocuklar oynasın diye. yokuşlar sanki poşetle kayılsın diye vardır. her şekilden eğlence çıkarabilen. dağınık saçlı. traşı geçmiş çocukların şehri burası. sahil kenarında adımlayamazsın. şöyle bir boğaz havası da yoktur. geceleri karanlığa yakamozlar eşlik etmez ki burada. sen varsındır. kar vardır. bir de yokuşlar işte. parkları bile tarihi değil buranın. imkan verir işte sana. kendi tarihini sıfırdan yazabilesin diye. bir tarihin üzerine tarih yazmak zordur. iki arada ve bir derede. köşe başlarında buluşursun burada. saat kulesinin gölgesinde beklemek imkansızdır. kendi gölgen ile birlikte beklersin işte. sapadır buranın yolları. geçerken uğranmasın diye belki de. istikametin bu şehir olmadıkça varılmaz buralara. havası pistir ama nefes alabilirsin bu şehirde. gökyüzünün mavisinden emin olursun. toprağı avucuna alabilirsin bir de. betona bulanmamış. sade. temiz. yağmur da daha güzeldir işte bir şekilde. beklersin bitmesini. bilirsin ki nihayetinde burnuna o toprağın kokusu gelecek. sadeliğin zerafeti sembolize edilmiş olmalı orada. yakınında. uzaklara da bakabilirsin ayrıca. gözünün önünde bitivermez hemen. ruhunla en alakasız insan yığını. dalıp gidebilirsin. istersen tabii. istemezsen de göç edersin. daha büyüğüne. daha kalabalığına. daha beton rengine. yeşili yeşildir bak buranın. tarlası da tarla. insanı insandır. az traşlı. bakımsız. ellerinde nasırlar. ve toprak kokusu. tırnaklarının arası kirdir hep. yemeğe oturmadan bir yıkanır ama. emekçidir. alnının teriyle elde eder ne varsa. çapaysa çapa. kanı daha kırmızıdır. üzümünü kendi beller. pekmez yapmayı ihmal etmez buranın adamı. alarmın ne olduğunu bilmezler aga. güneş doğduysa bitmiştir. güneş tepedeyse mola. güneş batarken de evine yollanır. ilmek ilmek işlerler. hem hayatı. hem de kışın giymelik kazağı. kendi koyunundan yapar ipini yününü. yorganını. dere kenarlarında yıkanır. sonra da çırpılır. ağacın kabuğuna kadar saygılıdırlar. kesmeden önce özür dileyeni gözümle gördüm. iki gün boyunca ince eleyip sık dokuduktan sonra. daha çoktur burası. buranın adamı. özgündür. özgül ağırlığı yüksektir. kofti değildir. oldukları kadar görünemezler. olmadığı kadarını göstermeye çalışan insanlara inat bir ihtimal. senin görmen lazım. önce bakmak gerek ama. bunun içinse kafayı çevirmek. sahiden boynun tutulmadı mı hala. yanakların ağrımadı mı gülümsemeye çalışmaktan. güçlü gözükmek için gözyaşı biriktirmek ne diye.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder