14 Nisan 2019 Pazar

yol

geçenlerde. temmuzun sonunu sevmiyorum diye yakınıyordum yine. birisi dedi ki. temmuz ne. ben de düşündüm. temmuzun ne olduğunu. temmuzda temmuzun ne olduğunu. temmuzda temmuzun ne olduğunu bilmeyen insanların olduğunu. sonra sıkıldım temmuzlu şeylerden. yeni bir doktrin geliştireyim dedim. beş dakika denedim. olmadı. beş dakikada gelişmeyen doktrinden hayır mı gelir dedim. temmuza geri döndüm. sonra geri dönmek ağır geldi. vazgeçtiğim bir konuya. tekrardan. geri dönmek işte. ne bileyim. ikinin ruhtaki tezahürü gibi. 

neyse ki fransızca kursundan bir arkadaşım aradı. dışarı çıktık. fransızcamı geliştireceğim sözde. bir iki arkadaşın arkadaşı daha geldi. fransızca öğrenen iki kişiye karşı. fransızca bilen üç. toplamda beş kişiydik. merhaba. nasılsın. yaş. iş. memleket derken. bizim fransızca bitti. ve sohbet her zaman olduğu gibi fransanın ne kadar muhteşem bir ülke olduğuna geldi. bordocular ile parisçiler köşelerine çekildi. fransızca tam bir konuşarak anlaşamama dili olduğunu bir kez daha gösterdi. 

ortak dil olarak sessizliği seçtiğimizde vakit çok geçti. ve ben halen. sessizce. temmuz sonlarından yakınıyordum. bireysel yakarışlar işte. diğerlerine nazaran daha etkili gibi. müdahale edilme ihtimalinin olmayışı. yakınan kişiye sınırsız bir alan sunuyor. istediğin ölçekte mantıksız bulabiliyorsun herhangi şeyi. sürahinin dizaynı. tarihsel süreçte geçirdiği evrim. kulpsuz şeylerin sürahileşmesi filan. bunlar hakkında sabaha kadar yakınılabilir. içten içe ama. diğer taraftan. sabaha kadarın inceden bir abartı zarfı şeklinde kullanılması dahi. herhangi yakarışın konusu olabilir. olmaya da bilir tabii. tercih meselesi. 

normalin aşırı göreceliliğinden de dertliyim aslında. lakin. hem normali. hem aşırılılığı. hem de göreceliliği açıklayıp. derdin nasıl da melen bir şey olduğundan bahsetmek filan. şimdi ne gerek var. daha anlaşılabilir. daha önemli. daha genel. daha faydalı dertler yokmuş gibi hem de. normalin izafiyeti ile uğraşmak. biraz boş adam işi gibi. yapılan işlerin. bir nebze de olsa yapanı yansıtması. rezil bir teselli olsun. ben de bu seferlik kabul etmiş olayım. 

bu aralar yine. çok önemli hayaller kuruyorum. içinde insan olmayan hayaller. daha önemli gözüküyor bir şekilde. hem de daha güvenli. insanlı hayaller. fazla tahmin edilemezlik barındırıyor içerisinde. bilinmezlikle mücadeleye bir miktar ara vermeye karar verir gibiyim. ya da. daha bilinebilir şeyler ile uğraşma hevesi içerisindeyim. bilinmezlik ile ilgili hayallerimin dahi kesinleşememesi. durumu son derece net açıklar gibi. bir taraftan da. üzerinde durulması gereken. ancak gerekliliğe feda edilecek onca zamanın olmayışı gibi de. 

sonunu bilmediğim bir yolda yürümek istiyorum mesela. çünkü. sonunu bilmediğin bir yolda yürümeye başladığında. yolun sonunu sen belirleyebiliyorsun. ben de belirleyebiliyorum. o da belirleyebilir bence. diğer zamirler de yapabilir bunu. ama sonu belirli yolların sonunu. yolun sahibi belirler. peki. sonu belirli olmayan yollar sahipsiz olanlar mı. elbette değil. her yolun bir sahibi var. ama sahibini tanımadığın bir yola çıkarsan. mülkiyeti olmasa da zilyetliği senin olabilir işte. mutlak haklardan sıkılmış zihinlere. biraz nispi hak iyi gelebilir. bir yolluğuna da olsa. bir yürüyüşlüğüne de olsa. tek bir sonluğuna da olsa. bazen. karayollarındaki fosforsuz levha sıklığında bir bazen. sonları belirlemek için yeteri kadar motivasyon kalmaz. korkudan. yorgunluktan. tedirginlikten. umursamazlıktan. bilmem neden. işte tam da o noktada. yolun sahibi ile tanışmak isteyebilir insan. ancak. ya yolun sahibi sizinle tanışmak istemezse. yola başlarken içinizi rahatlatan o sonsuzluk. aniden başınıza gelen en büyük felakete dönüşebilir. ferahlığın felakete dönüşme hızı işte. sanılandan daha kısa süre. 


2 Mart 2019 Cumartesi

gün

gün sabaha yakın. günlerden işte. sabaha karşı. ancak aydınlanabilecek ortalık. birazdan bir tren sesi çalınır kulaklara. sonra nüfuz eder bünyeye. zihinde zuhur eder hatta. insanlar çalışıyor olmalı şeklinde. yoksa. aydınlığı kovalarcasına hareket eden trenler. neden. 

gün dediysek. öyle dilimlenmiş zamandan bahsetmiyoruz. güneşin hareketleri filan. gezegenlerin attığı voltalar. bunlar olmamalı ki günü gün yapan ya da bir şekilde anlamlı kılan. daha bilmem ne şeyler arıyoruz. zamandan bile daha bilmem ne şeyler. hatta. bütün tarihe saygısızlık ederek. bilimi de hiçe sayıyoruz. mısırlılardan bize ne ki. eğer. uyanmakta zorlanıyorsak. hatta ve hatta. hayat ne ki. sayabildiğin kadar dün. hissedebildiğin kadar gün. ve hayal edebildiğin kadar yarın. bunlar filan da önemli değil şimdi. iki ciğerimin tam ortası ağrıyor. hem de nasıl. her nefeste bile değil. daha da. sanki bütün sinir hücreleri miyelin çekmiş üzerlerine. depolarizasyondan öleceğim. belki de aradığımız o bilmem ne şeyler. sinapsların herhangi bir köşesinde. yani. bir nefesten daha kısa sürelik periyotlar ile acı çekmek. günü gün yapan şey olabilir. dünü hatırlatan. o saçma hayallere güç veren. sahiden de. hayaller acıdan beslenir. altına da önemli birinin imzası şeklinde saçma sapan bir sosyal medya paylaşımı tam da burada göz önüne gelebilir. ayrıca gün üzerine düşünmeyi gereksiz bulduğum lise zamanlarında. bana aşırı nazik şekilde biyoloji öğretmeye çalışan ayşegül hanımefendi. sinir hücresini çizdiğiniz şekliyle hatırlıyorum. ne vakit bir yerim ağrısa. gözümün önüne gelir. o dentrit. akson filan. teşekkür ederiz. ziyadesiyle. ancak halen. daha güzel bir şekle sahip olduğunu düşünüyorum. içten içe. neyse.

gün kabul ediyor mu şimdi. kendine atfedilen isimleri. sınırları. sıfatları. zarfları. artık bu atfetme işi nereye kadar uzanırsa. neler bahşedilebilirse. karşılıklılık esasına da dayanabilir. yine de günden beklentisi olan insan. ya da çevredeki herhangi şey. hatta. aşırı uzakta. temasın ne olduğunu bilmeyenler. bekliyorsa bir şey. günden. bu biraz vahim. biraz elim. biraz da naçiz bir durum. bu üçünün aynı anda vuku bulduğu haller için ben gün beklemek diyorum. hamile olsaydım. hamile birini tanısaydım. askere gitseydim. askere giden birini tanısaydım. belki de bambaşka bir şeye bürünecekti gün beklemek. ancak. şimdilik. üç durumun aynı anda. aynı yerde. ve aynı ölçekte toplanması olayı. yani iki birim naçiz iken bir şey. üç birim elim. bir birim de vahimse. o zaten elim yoğunluğundan. elimdir. gereksiz açıklamalar filan. kısacası. gün kabul etmese de. gülünç de bulsa. ne bileyim. sinirlense mesela. oralı olmasa. ne yapacağını bilmese dahi. bir takım yüklemelerin dahil olduğu bir gün beklemekteyim. 

gün aydınlandı. ancak tren halen geçmedi. birazdan gürültüye bezenmekten öteye gidemeyecek gün. insanların çalışmadığı bir tane olmalı. yoksa geçerdi. çünkü son dört karanlığın tam da aydınlığa ulaştığı zamanda tren geçmişti. her zaman olan şeyler olmadığında. ya da her zaman olmayan şeyler olduğunda. bunun farkına varmak aşırı kolay. o kadar kolay ki işte. on yıllarca takip ettiğiniz patikanın bambaşka yere çıkmasını fark etmek gibi. aslında. her zaman olan şeylerin olmaması ile. her zaman olmayan şeylerin olması. birbirinin aynısı. bunun farkına varmak ise. hem her zaman olan bir şeyin olmaması. hem de hiç olmayan bir şeyin oluvermesi. bu durum. kişiyi ister istemez. olumsuzluk eklerine karşı bir güvensizlik haline itse. dahası bu güvensizlik hali temelini bu eklerin gereksizliğinden alsa. bile. herhangi şeyin gereksizliğini. onu kullanmadan izah etmek bir nebze zor olacaksa. kendimizi neden yoralım. yine de istese. mesela dese ki. bundan sonra olumsuzluk eki kullanma. yazarken de değil. hayatın her aşamasında. kullanmam. sahiden. aklından bile geçirme dese. aklımı da teslim ederim. ne yapayım. 

bazı günlerde. ben bile diyorum ki kendi kendime. yani şimdi ne demek istedim. ya da bunu bu şekilde ifade etmek zorunda mıyım. maalesef. genelde müspet sonuçlara ulaşıyorum. maalesef. kendimi anlatabilmenin başka şeklini bilmiyorum. evimin az ötesinden geçen treni işin içine katmadan günü ikiye ayıramıyorum. belirli ayrımlara tabii tutulmuş gün olmadan. bir takım hislerden bahsedemiyorum. bahsi açılan hisler sayesinde de ne demek istediğimin anlaşılacağını umuyorum. böylece gün bekliyorum. üç keskin olmayan hissi anlık da olsa eşit hizadan görüyorum. tam da bu sırada. hiç olmayan şeyler oluyor. hem de hep olan şeyler olmuyor. ki bu da iç içe geçmiş eşlilik. iki boyutluluk. üç boyutlu bir hayattan geriye kalan tek bir yapayalnız boyutun. iki ciğerin tam ortasındaki sesini duyuyorum.

24 Şubat 2019 Pazar

san

gel 
ikimize de yer var aslında
sekadan körfeze bakalım
martıları umursamayalım birlikte
iste, o bankta yaşlanalım
ikimize de yer var aslında
bir sigara daha yakalım
hatıramda kalan o masada
beyaz bir kağıdı beyaz kalemlerle boyayalım
ikimize de yer var aslında
rengarenk bir şemsiyeyi paylaşalım
adını bilemeyeceğimiz bir sokakta
acelesi olmayan bir yağmura yakalandığımızda
ne zaman yaz gelecek diye hayıflanalım
ikimize de yer var aslında
mesafelere rağmen aynı şehirde yaşayalım
gerekirse bütün umutlarımızı harcayalım
hatta bir rüzgar bulalım, ona sarılalım
ikimize de yer var aslında
kimi kimsesi olmayan bir ağacın altında
ya da kırık dökük bir çeşme başında 
belki kalabalıkların tam ortasında
sadece farkına varalım

18 Şubat 2019 Pazartesi

vaki

alışmak çok acayip bir şey. maruz bırakılan herhangi şeyi tam tersi istikamete çevirme kabiliyetine sahip. varlığına alışılan şeyin yavaşça ve sinsice yok olması gibi. ya da. yokluğuna alışılan şeyin yine son derece sinsi şekilde var olmaya yeltenmesi. yokluk nasıl var edilir diye bir şey sorsalar. ki soran da oluyor. mazinin. geleceğin. hayallerin. heveslerin. acıların. ya da daha somut şeylerin değil de fikrin meze edildiği sofralarda. alışın diyorum. yokluğa. böylelikle var olacak. daha görünür. daha hissedilebilir. ve hatta daha sevilebilir şekilde çıkacak karşınıza. inanmıyorsanız. inanmayın. şu ana kadar inandığınız şeyler yeter bence. inanmıyorsanız bana. inandıklarınızı gözden geçirin. daha sıkı sarılın inançlarınıza. bana inanmaktansa. kır papatyalarının cemre ile olan ilişkisini tekrar düşünün. emin olmasam da. daha faydalı olabilir. en azından papatyalara. 

köşe başlarının iki düzlemi birbirine bağlamaktan öte görevlerinin olması gibi. ya da işte. büfelere ev sahipliği yapmasının saçmalığındaki acımtırak tutsaklık gibi. baktığımız yere göre değişebilecek keyfiyetlerin sonsuz sahipleniciliği. üstelik. bir köşe başının mevcudiyeti uzaktan bakarak anlaşılmaz. herhangi köşenin başında bir süre nefes almak gerek. hatta. bir köşe başının çekilebilir onlarca fotoğrafı olabilir. ki fotoğrafı çekilemeyecek onlarca köşe başı da olabilir. mesele işte. bu ikisini aynı anda barındıran. tek bir köşe başı ile karşılaşabilmekte. zaten. marifet karşılaşmakta olsaydı. o kadar da marifet olmazdı. karşılaştıklarımızı fark edebildiğimiz. karşılaşmadıklarımızı da tasnif edebildiğimiz ölçüde varız. ve bu varlık öyle bir tane ki. alışmak suretiyle yok olmaktan çok artarak iki. üç. bilmem kaç varlığa yükselebilir. 

sevmek. kişinin kendisini nesneleştirmesinden başka bir şey değil. iradenin teslimiyeti. mahkumiyet. muhtaçlık. ve sahici bir mutlakiyet. öte yandan. kişi nesneye dönüştükçe. karşısına çıkanları özneleştirme gayretine giriyor. yoksa hayat da denilen cümle eksik kalır. kimin ne yaptığını belirlemek zorlaşır. işte bu da. özne olmakla alakası olmayan tümleçlerin. hak etmediği ögeler seviyesine çıkmasına olanak tanır. sonrası silgi arayışı. üst karalayış. kağıt buruşturuş. bir yığın mesnetsiz ve yarım yamalak cümlenin doğumu. bunca ifadesizliğin arasında. kaybolan özneler var. sıra gelmeyen nesneler. belirtilmekten rahatsız. belirsizlikten bezgin. kılcal sancıların bir sinir ucuna denk gelmesi. üst üste dizili kitapların. tozlanmaya başlaması. 

13 Şubat 2019 Çarşamba

saklı

bir süre uzaklarda yaşadım. kendime yakın olsam da. yaşamak istediğim yerlere hep uzaktaydım. istediklerim ile kendim arasına mesafe koymaya. sanırım daha on sekizimde başladım. sonunda. ben de başardım. yaşamak istediğim yerin tam ortasındayım. ulaşılan her istek gibi. her geçen gün daha da gereksiz gözükmeye başladı. yaşamak değil. yaşam alanları da değil. istemek. kesinlikle. isteklerin önemi uzaklığında saklı. yaklaştıkça. zihin aydınlanıyor sanki. daha net görebiliyorsun. aslında ile başlayan cümleler sarıyor etrafı. aslında. aslında demek bu kadar kolay olmamalı. ama insan işte. hikmeti kendinden bilip de. aslında demeden duramıyor yerinde. kendi aklına yapılan en büyük ihanet belki de. ortada bir hakikat varsa. ona tatmadan da ulaşabilmeli. yoksa. aklın aslı nerede kalıyor. aslında işte. aslını bilmediğimizden. ve bilemeyeceğimizden. her şey bir miktar da olsa. mümkün gözüküyor. öte yandan. aslını bildiğimizi sandığımızdan. bu olasılıkların tamamı. daha teşebbüs aşamasında. kendi kaderine terk ediliyor. 

bir süre işte. uzaklar dediysem. göreceli elbette. orası da uzak mı. ben nerelerde yaşadım denilebilecek seviyede. bir yerde yaşamaya karar vermeden önce. babamın evine ne sürede ulaşabileceğimi hesaplarım. belki de bundandır. asla ve asla yeterince uzaklaşamadım. hem bazı mevkilerden. hem de kendimden. keşke. dönüp dolaşıp da başladığımız yere dönmek diye bir şey hiç olmasa. sürekli ilerleyelim. dünya düz olsa. bittiği yerde. bıraksak. en azından. bir şeyi de neticelendirmiş olurduk. çok mu. az mı. ya da önemli mi. onu da bilemedim şimdi. 

belki de. uzak ile yakının arasındayım. yine de orada değilim. orası dediysem. bilmediğimden. yoksa neden bu kadar zamire muhtaç olayım. daha da genişletebilirsek. aslında. mesafeye dair bütün sıfatlar. zarflar. özünde zamir. belki de göreceliğinden aldığı kuvvetle. aniden zamire dönüşebiliyor. öte yandan. mesafede dediğin hissedilebilir olmalı. yoksa o da. diğer birçokları gibi. son derece anlamsız. hatta. yaklaştıkça uzaklaşmak diye bir şeyin varlığı. rahatsız edici olsa da. kaçınılamaz gibi de. insan. istediği şeye ya da yere. yahut kişiye yaklaştıkça. aslında. isteklerinden uzaklaşıyor. hareket etmenin içerisine gizli bu paradoksu yaşamanın ötesinde gidecek bir yerin olmayışı. ruhları uzayda sıkıştırmaya yetiyor. ne kadar da bunaltıcı. hareket etmek. zihinde derlenip. eyleme dökülse bile. bu böyle. 

8 Şubat 2019 Cuma

akşam

yine açık unutmuşum kapıyı. hafifçe iteledim. kedi gibi de beklemiş beni. açık unutmasana lan beni diyor içinden. evini ayırayım bırak da geri kalan dünyadan. takma bunları diyerek kapattım. bir ara istediğin kadar kapalı kalacaksın diye söz verdim hatta. yoksa küser. bilirim. nazlıdır kapım. neyse. daha da canımı sıkan bir şeyi fark etmem çok uzun sürmedi. açık dış ve balkon kapıları sayesinde ev havalanmış. yeterince sigara kokusu alamadım girdiğimde. kül tablasına yaklaşmak bile kar etmedi. hemen iki sigara yaktım tütsü niyetine. yüzüm gülmeye başladı. aniden. çantamı koymak için her zamankinden farklı bir yer aradım. bulamadım. evim küçük benim. gönlümüz geniş olsun o vakit. herkese ayırabileceğimiz farklı bir köşesi bulunan gönlü de kim neylesin. derken gülme miktarım azaldı. üçüncü bir sigara yaktım. çaresizliğin tütüne. kağıda. ateşe ve dumana bürünmüş haliydi adeta. karanlıkta. ne uğruna tükendiği belli olmayan üç sigara. ben. kim bilir kaç gün önceki konumuna dönmek durumunda kalan çantam. benden daha mutlu olduğuna emin olduğum kapım. öylece kaldık bir süre. ve sonra ışıklar yandı. dumanların varlığı anlam kazandı. keşke bu denli kolay olsa dedim. görünmek suretiyle anlam kazanmak. alelade bir ampul marifetiyle görünebilmek. ve tek bir hareketle. bunların hepsinin mümkün kılınabilmesi. 

üstümü çıkarmamaya karar verdim. yeteri kadar kirlenmedi sanki. modern zamanlarda nezakete yönelik beklentilerin samimiyetsizliği sardı etrafı. her yer makine gibi geldi. sesleri dinledim bir süre de. başka dinleyecek bir şey varmışçasına. seslerin dinlenildiğinden bahis açılması sürekli. daha da samimiyetsiz geldi. samimi bir şeyler aradım. bulamadım. yeteri kadar samimi değilim sanırım. 

buna bir ara devam edeyim diyorum içimden. ancak kendime bile.  ne kadar doğru söyleyebildiğim meçhul. insan. her halükarda aynı oranda yalan söylüyor. kendini kandırmak istemeyen kişi. kendisiyle az konuşmalı. başkalarını kandırmak istemeyen kişi. başkalarıyla. yalansız. dolansız. samimi bir hayat murat eden biri varsa. hiç konuşmamalı. herkesin aşırı konuştuğunu düşünürsek. herkesin ne kadar samimiyetsiz ve samimi olmakla ilgili son derece dertsiz olduğu apaçık. siyah işte. samimiyetsizliğin turnusolu olsa. her yer inanılmaz zifir. 

güzel şarkılar dinleyelim o vakit. kuşlar dans etsin göllerle. şenlensin ortalık. otoban kenarlarında çiçekler açsın. tabelalardaki fosfor miktarı artsın. kırmızı ışık süreleri azalsın. şehirler küçülsün mesela. iddialar azalsın. maden sularını açmak daha kolay olsun. bir kış gecesi. bir kompartmanda. uzunca bir yolda giderken mesela. hiç kimsenin üşümediğine emin olarak uyuyabilelim. sabah sabah yediğimiz simit boğazımızda düğümlenmesin. öğle yürüyüşlerimize akasyalar eşlik etsin. iğde kokuları da olsun hatta. 

ya da neyse. bir sigara daha yakalım. hem daha zararlı. hem daha ulaşılabilir. hem daha hissedilebilir. hem daha yakın. hem daha anlamsız. 




2 Şubat 2019 Cumartesi

zan

kalabalık olmayan zamanlarda sokağa çıkmaktan korkardım. sonra büyüdük. benimle birlikte on milyonlarca insanla birlikte. istediğimiz vakitlerde sokağa çıkabilir hale geldik. sonra çok sevdim. kalabalık olmayan zamanlarda sokağa çıkmayı. gecenin bir vakti. sabahın körü. kimsesiz karanlıkların kalabalıklaşmasını seyrettim. kimi zaman dahil de oldum. gün doğumları karşıladım. sakinliği günün telaşına uğurladım. daha az korkmaya başladım. çünkü korkuya yer kalmadı ruhumda. çok üzüldüm. çok sevindim. ve birtakım başka şeyler. bütün alanı kapladı. belki de tekrardan. kalabalık olmayan zamanlarda sokağa çıkmaktan korkmak istedim. başaramadım. 

dördü kırk geçe çıktım evden. doğuya doğru yürüdüm. yürüdüm. kendi imkanlarım ölçüsünde. güneşi daha erken görme isteğine engel olamadım. bazen karanlığa duyulan nefret. doğuya sürükler. daha da doğuya hatta. bütün ömür boyunca tek bir ışınlanma hakkı olsa. bir karanlıktan herhangi aydınlığa ulaşmak için feda etmeyi göze aldırabilecek kadar nefret. ve uzun süre sonra nefreti hissetmek. sevmemekte kalmalı her şey. en kötü ihtimalde. nefret dediğin karanlık. karanlığın yol açtığı nefret. hissetmemek. 

beş buçuğa doğru ortalığın yeterince aydınlandığına ikna oldum. en yakınımdaki kaldırım taşına oturdum. bir sigara sardım. aniden ışığa maruz kalan gözlerime dumanın şokunu da ekledim. bir miktar ağladım. en son ne zaman gözyaşları içerisinde bir günü karşıladım ki diyerek. bu durumu o kadar da umursamadım. kalktım yoluma devam ettim. 

beşi kırktan fazla geçerken. bir nehir kenarına medeniyetten sonra ulaştım. bir sandalyeye oturdum. bir sigara daha sardım. kibritimi çaktım. daha tütüne değmeden ateş. kalabalık olmayan zamanlarda sokağa çıkmaktan korktuğumu hatırladım. belli belirsiz gülümsedim. sigaramı yaktım. telefonumu aldım. nefret ettiğimi de o zaman anladım.